OSMAN ÇAKMAK
İklim değişikliği artık bir doğa olayı değil, yaşamın ta kendisi haline geldi. Türkiye, Akdeniz Havzası’nın sıcak çizgisine yerleşmiş bir ülke olarak bu dönüşümün en sert yüzüyle karşı karşıya. 2025 yılına adım atarken artık mevsimler değil, felaketler takvimini konuşuyoruz. Kuraklıkla, aşırı sıcaklarla, beklenmedik kar yağışlarıyla ve don zaiyatları doğa bize iklim sert yüzünü gösteriyor artık.
Ocak’ta Yaz, Nisan’da Kış
Avrupa Birliği Copernicus verilerine göre, Ocak 2025 dünya tarihinin en sıcak ocak ayı olarak kayda geçmiş, Türkiye’de de ortalamaların 2,6 derece üstüne çıkan sıcaklıklar, 55 yılın en sıcak üçüncü ocak ayını yaşatmıştı. Mart ayında İzmir 31,1 dereceyi görürken, Nisan ayı ise bir anda kışa döndü, ortalığı kasıp kavurdu, ülkede meyve, sebze ne varda don zayiatı yarattı. Kar yağışı, eğitim tatilleri Bu tablo aşkında artık mevsimlerin değil, istikrarsız bir iklimin izlerini taşıyor.
Kuraklık Bir Kriz Değil
Kuraklık artık geçici bir kriz değil, kalıcı bir yaşam gerçeği. 2023’ten bu yana süren yağış eksikliği, toprağın ve su kaynaklarının nefesini kesti. 2025 yazında bu birikimli etkinin daha da ağırlaşacağı bekleniyor. Özellikle İç Anadolu, Güneydoğu ve Ege bölgeleri alarm seviyesinde.
İklimin sert yüzü ise Sıcaklık ve Seller Arasında
Türkiye’nin bulunduğu Akdeniz kuşağı, küresel ısınmanın etkilerini ortalamanın çok üzerinde yaşıyor olacak. Ani sıcaklık sıçramaları, ardından gelen seller, Doğa artık ritmini kaybetmiş bir metronom gibi İnsan, hazırlıksız yakalanıyor olacak bütün bunun yanında doğa ise yorgun.
Gıda Güvencesi ve Su Erişimi Tehlikeye girecek gibi
Tarım alanları için bu yaz daha da zor geçecek. Zirai donlarla başlayan bahar, kuraklıkla devam edecek. Deniz yüzeyi sıcaklıklarının 1,8 derece artması, atmosferde nemin azalması ve yağışların düşmesiyle birlikte özellikle Karadeniz gibi suya dayalı tarımsal üretimin olduğu bölgeler büyük risk altında. Sadece bu yılın değil, önümüzdeki yılların gıda güvencesi tehlikeye giriyor.
Çözüm ise;
> Bu tablo karşısında sadece ‘iklim’ değil, ‘akıl’ da değişmeli. Artık ertelemeye vakit yok.
> Tarımda su verimliliğini artıracak teknolojiler yaygınlaştırılmalı
> Kentler, iklim risklerine göre yeniden planlanmalı.
> Temiz suya erişimi güvence altına alacak altyapılar hızla inşa edilmeli.
> İklim okuryazarlığı, toplumsal refleks haline getirilmeli.
> Kuraklık öyle bir felaket ki, ne gökgürültüsüyle gelir ne de manşet olur. Ama geldi mi, toprak çatlar, su çekilir, bereket unutulur. 2025 yazı, doğanın susarak nasıl bağırdığını gösteren bir dönem olacak. Ve bizler ya bu sessiz çığlığı duyarız, ya da geleceğin kuruyan topraklarında yalnız kalırız.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.