haber1-3

Antalya’da gerçekleştirilen TGDF Gıda Kongresi 2013’ün ilk gününde öğleden sonra gerçekleştirilen Global Gelişmeler ve Sektörün İhtiyaçları oturumunda; global gelişmeler, küresel iş birlikleri, fırsatlar, tehditler ile potansiyel pazarlar, mevzuat, ticaret ve rekabet ilişkisi ele alındı.

Oturum Başkanlığını TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Şahin yaptığı Global Gelişmeler ve Sektörün İhtiyaçları oturumun konuşmacıları arasında FoodDrinkEurope Liaison Komite Başkanı ve Yıldız Holding Gıda ve İçecek Grubu Başkanı Mehmet Tütüncü, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Politikaları Daire Başkanı Erhan Bayrak, Arcadia International Gıda Zinciri Başkanı Rodolphe de Borchgrave ile McLarty Association Genel Müdürü Eric Trahtenberg yer aldı.

Özel sektörün daha faal olduğu yeni bir düzene doğru

İlk konuşmacı Mehmet Tütüncü, kongrenin; “küresel ekonomide geleceğe dönük risklerin ve belirsizliklerin sürdüğü, dünya ekonomisinde değişim ve dönüşümlerin yaşandığı, yeni dengelerin oluştuğu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir zamanda” gerçekleştirildiğine dikkat çekti.

Dünyadaki hâkim eğilimlerin, özel sektörün daha faal ve etkili olduğu bir ekonomik düzeni beraberinde getirdiğini, kamu sektörünün ise artan oranda düzenleyici faaliyetlere, denetim işlevlerine ve koordinasyona yönelmesine yol açtığını kaydeden Tütüncü, “Buna bağlı olarak planlama anlayışı da değişim göstermektedir” dedi.

Tütüncü, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan küresel ekonomik düzenin, 2008’de başlayan finansal krizle birlikte ciddi bir dönüşümün eşiğine gelmiş bulunduğunu kaydederek, dünya ekonomisiyle bütünleşmiş olan Türkiye ekonomisi açısından, 2023 hedeflerine ulaşmada gösterilecek başarının, küresel ekonomik krizden çıkış sürecinin dinamikleri ile yakından ilgili olduğunu vurguladı.

“Gıda ve içecek sanayimiz de doğal olarak bu dinamiklerden etkilenecektir” diyen Tütüncü konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“Diğer taraftan sektör, sadece küresel ekonomik gelişmelerden değil, iklim değişikliği, nüfus ve buna bağlı olarak gıda talebindeki artış ile gıda arzında yaşanması muhtemel problemler gibi diğer birçok faktörden de etkilenecektir.

Genel görünümdeki belirsizlikler ise devam ediyor. Üretim açıkları, fiyat dalgalanmaları ve özellikle stokların düşük seviyede olması, küresel gıda güvenliği için tehlike oluşturmaya devam ediyor. Stokların düşük seviyede olmasının yanı sıra, 2012 yılında ABD ve BDT ülkelerinde yaşanana benzer, yaygın bir iklim değişikliğinin, tarım ürünleri fiyatlarının önümüzdeki yıllarda istikrarsızlığa yol açabileceği tahminleri yapılıyor. Enerji fiyatları da başka bir belirsizlik kaynağı oluşturmakta. Dolayısıyla bu durum hem biyoyakıt piyasalarını, hem de girdi maliyetlerini olumsuz etkileme potansiyeline sahip.”

“Değişimden en fazla Türkiye faydalanacak”

Tütüncü, Türkiye’nin küresel ekonomik dengelerin değişmeye başladığı böyle bir dönemde, bu değişimden en çok faydalanacak ülkelerden biri olma potansiyeline sahip olduğunu da sözlerine ekledi.

600 milyon nüfusa ve 1,5 trilyon dolar gayri safi milli hasılaya sahip bir pazarın tam ortasında olduğumuza dikkat çeken Tütüncü, “Buna karşın bu pazardan gıda sektörü olarak yüzde 1,5 gibi düşük bir pay almaktayız. Bu payı arttırmak elbette mümkün. Ancak bunu gerçekleştirmek için yapmamız gereken şeyler var” dedi.

Mehmet Tütüncü, bunların başında, bölge pazarında rekabet avantajını elde etmek geldiğini belirtti.

Gıda sektörünün rekabetini etkileyecek gelişmelerden birinin de yakın dönemde AB ile ABD arasında başlayan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı görüşmeleri olduğuna değinen Tütüncü şöyle konuştu:

“Sonuçları itibariyle sektörümüzü yakından ilgilendiriyor. Türkiye müzakerelerin dışında tutulmakla birlikte anlaşma sonucu ortaya çıkan kuralları aynen uygulamaya mecbur bırakılmakta. Tabii, burada AB’nin Türkiye’yi anlaşma dışında tutması, Gümrük Birliği tartışmalarını da alevlendirdi.

Türkiye haklı olarak, dış ticaretinin yarısını AB ile gerçekleştiren bir ülke sıfatıyla bu iki blok arasındaki müzakerelerde masada olmak istiyor. Bu noktada, Gümrük Birliği’nin olumlu ve olumsuz yönlerinin iyi değerlendirilmesi ve buna göre bir strateji belirlenmesi gerekiyor. Ancak burada aslolan, AB üyelik müzakerelerini hızlandırmak, bunu yaparken de müzakere masasında yer almanın yollarını bulmak ya da ABD ile karşılıklı, bağımsız bir serbest ticaret anlaşması imzalamaktır.”

“ARGE ve inovasyon rekabet avantajı sağlar”

Tütüncü, rekabetçiliğimizi sağlayacak bir diğer önemli unsurun, ARGE ve inovasyon çalışmaları olduğunu, bunu sağlamak için gıda ve içecek sektörü olarak öncelikle, ARGE yatırımlarını ve yenilikçi ürün çalışmalarını arttırmamız gerektiğine de dikkat çekti. “Bugün gıda ve içecek sanayinde ARGE’ye ayrılan bütçenin 100 milyon liraya yaklaştığı görülüyor” diyen Tütüncü, ancak artışa rağmen bu bütçenin, rekabetçi ve yenilikçi bir sektör olabilmek için yeterli olmadığını ifade etti.

“STA’lar ile DTÖ bir kenara itildi”

Oturumun diğer konuşmacısı McLarty Associates Genel Müdürü Eric Trahtenberg, dünya tarımındaki mega eğilimleri, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO), Türkiye üzerine olası etkileri ile olası TTYO Adaptasyon Stratejileri üzerine bir sunum yaptı.

Günümüz ile 2030 yılı arasında dünya tarımını etkileyecek 9 ana değişimden bahseden Trahtenberg, bu değişimleri şu şekilde sıraladı:

“Üretimin Değişmesi; Artan Gıda Güvenliği Endişeleri; Büyüyen Global Orta Sınıf; Zengin Ülkelerin Tüketimindeki Değişim; Değişen Çevre; Devam Eden Bilim Kaygısı; Artan Ticaret Dışı Kaygılar; Enerji Sorunu ve Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) Ötesindeki genel ticari durumlar.”

Trahtenberg, tarımsal gelişmeler doğrultusunda 2030 yılına kadar gerçekleşmesi muhtemel konular hakkında ise şunları söyledi:

“Yeni teknolojiler nedeniyle Brezilya, ABD, Avrupa ve Rusya’ya bağımlılık daha çok artacak. Toprak ve su gibi kaynaklar için rekabet artacak. Beraberinde kaynakların ve yerel üretimin korunması girişimleri görülecek. Çin, Hindistan, Brezilya, Endonezya, Rusya ve Afrika, talep artışının en fazla olacağı ülkeler olarak tahmin ediliyor. Gıda talebindeki güçlü artışların devam etmesi kaynakları sınırlayabilir ve lojistiği zorlayabilir. Çevresel kaygılar nedeniyle su, toprak ve diğer kaynakların sürdürülebilirliği üzerine odaklanılacak.”

Dünya Ticaret Örgütü’nün Serbest Ticaret Anlaşmalarının (STA) ve diğer anlaşmalarla bir kenara itildiğini belirten Trahtenberg, artan STA’ların menşe kurallarını karmaşık hale getirebileceği uyarısında bulundu. Birçok anlaşmanın DTÖ uyumlu olmadığını da sözlerine ekledi.

AB-ABD arasındaki TTYO görüşmelerine de değinen Trahtenberg, anlaşmanın bu yıl sonuçlanmasının mümkün görünmediğini, görüşmelerdeki en zorlu bölümün tarım olduğunu kaydetti.

“ARGE ve yenilikçiliğin önemi her gün artıyor”

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Politikaları Daire Başkanı Erhan Bayrak da konuşmasında rekabet gücünün, ülkelerin gelişmişliğinin en önemli göstergesi haline geldiğini açıkladı. ARGE ve yenilikçiliğin öneminin her geçen gün arttığını kaydeden Bayrak, son 10 yıllık dönemde imalat sanayinde önemli dönüşümler yaşandığını, Türkiye’nin daha önce düşük teknoloji ürün üretirken bugün orta ve daha yüksek teknolojide üretim yapmaya başladığını ifade etti.

Bakanlığın, on sektöre ilişkin strateji çalışmaları yürüttüğünü belirten Bayrak, “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Ortadoğu ve Avrasya’nın üretim üssü olmak ana stratejimizdir.” dedi.

Bayrak konuşmasını şöyle sürdürdü: “Beş gün önce açıklanan Eylül ayı Sanayi üretim Endeksi, en yüksek seviyesini Eylül ayı itibariyle gördü. Bu göstergeler doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.

Gıda sanayi, ülkemiz ekonomisinin en dinamik imalat sanayisidir. İhracatımızın %10’luk kısmını tarım, balıkçılık ve gıda ürünleri oluşturuyor. Geçtiğimiz aylarda gıda sanayi strateji çalıştayını gerçekleştirdik. Rekabet gücünün yükseltilmesi, hammadde, ARGE, nitelikli iş gücü, uluslararası pazarlama, tanıtım ve markalaşma gibi alanlar ön plana çıktı. Gıda sanayi stratejisini, 2014 yılının ilk yarısında uygulamaya koymayı planlıyoruz.”

Daha iyi işleyen bir gıda tedarik zinciri

Arcadia International Gıda Zinciri Başkanı Rodolphe de Borchgrave ise geçmişte TGDF ile güzel çalışmalara imza attıklarını belirterek sözlerine başladı.

“AB’de daha iyi işleyen bir gıda zinciri nasıl elde ediliyor, bu konuda neler yapılıyor ondan bahsetmek istiyorum” diyen Borchgrave, Avrupa Birliği tedarik zinciri aktörlerine bakıldığında, gıda sanayinin büyüklüğü ile göze çarptığını belirtti.

AB perakende piyasasında, ticari ödemelerin çok geç yapılması ya da yazılı olmayan sözleşmeler, geriye dönük yapılan işlemler gibi zorluklar olduğunu kaydeden Borchgrave, öte yandan Avrupalı tüketicinin gıda fiyatlarının enflasyondan daha hızlı arttığını söylediğini, aslında herkesin iyi bir tedarik zinciri için bu konuları tartıştığını belirtti.

Yakın zamanda Brüksel’de yedi Avrupa Birliği Derneği’nin gıda tedarik zinciri boyunca ticari ilişkilerde adil uygulamaların sağlanması amacıyla “Tedarik Zinciri İnisiyatifi”nin kuruluşunu açıkladıklarını hatırlatan Borchgrave şu bilgileri verdi:

“İnisiyatifte gıda, perakende, tarım gibi birçok alandan şirketler ve kuruluşlar var.  2011 yılı Kasım ayında Tedarik Zinciri İnisiyatifi üyeleri, ticari ilişkilerde adil ve adil olmayan uygulama örneklerinin de yer aldığı bir dizi İyi Uygulama Prensipleri üzerinde anlaşmaya vardı. Bu gelişmeler, Avrupa Komisyonu Daha İyi İşleyen Bir Gıda Tedarik Zinciri için Yüksek Seviye Forum tarafından memnuniyetle karşılandı. Avrupa Birliği politika belirleyicilerinin, İnisiyatifin gelişmesine bir şans tanımaları umulmakta.

İnisiyatif, adil ticaret, dayanışma, izlenebilirliği ve şeffaflığı arttırmak, tüketicilerin ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilmeyi hedefliyor.  Aynı sorunlar ya da iş birliği yapılabilecek alanlar, şeffaflık ve diğer konularda AB örneği Türkiye için de iyi bir örnek olabilir.”


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın