İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İGİAD, anayasa değişiklik önerisini açıkladı

İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği (İGİAD), Meclis’in siyasi bir karar alarak yeni anayasa yapım sürecini başlatması ve bu kararla kurucu meclis yetkisini de aldığını ilan etmesi gerektiğini açıkladı.

Toplantıda konuşan İGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Alkan, sosyal sorumluluk çerçevesinde Anayasa yapım sürecine katkıda bulunmak için böyle bir girişimde bulunduklarını belirterek, ”Yeni anayasa süreci iş adamlarını da yakından ilgilendiriyor. İş dünyasının ve girişimcilerin önünün açılabilmesi için bu sürecin bir an önce tamamlanması gerekiyor” dedi.

Toplantıda emekli Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, Prof. Dr. Burhanettin Can ve Avukat Hasan Faik Tunalı’nın oluşturduğu İGİAD Anayasa Çalışma Grubu tarafından hazırlanan ”Yeni anayasada usul ve esaslara dair görüş ve öneriler” başlıklı rapor Reşat Petek tarafından açıklandı.

Petek, Türkiye’de sivil bir anayasaya demokratik yoldan katkıda bulunmak amacıyla bu çalışmayı yaptıklarını, toplumun taleplerine uygun bir anayasa taslağı hazırlamadıklarını, çalışmada sadece talepleri ortaya koyduklarını söyledi.

Anayasanın hazırlanmasında temel yaklaşımın ne olması gerektiği yönünde görüşleri hazırlarken en çok üzerinde durulan 1. madde olduğunu belirten Petek, bu konudaki taleplerini şöyle sıraladı:

”Meclis siyasi bir karar alarak yeni anayasa yapım sürecini başlatmalı. Bu kararla meclis uhdesine kurucu meclis yetkisini de aldığını ilan etmelidir. 27 Mayıs darbecileri 1961 anayasasını hazırlarken 1924 Anayasasından hiçbir konuda referans almadılar. Bir darbe arkasından eski anayasa çöp sepetine atıldı, yenisi yapıldı. 1982 anayasasının yapılma sürecinde de 1961 anayasasının nasıl değiştirileceği konusundaki hükümleri dikkate alınmadı, emir ve talimatla 1982 Anayasası hazırlandı. Türkiye tarihinde ilk defa milletin talepleri toplanmak suretiyle bir toplumsal sözleşmeye imza atılacak. Tamamen demokratik süreç içinde bir anayasa hazırlanması amaçlanıyor.

Hedef 1982 Anayasasının değiştirilmesi değil, yeni anayasa yapılmasıdır. Bu nedenle 1982 Anayasasının hiçbir maddesi referans alınmamalı, değiştirilemez maddeler konusu bu gerekçeyle tartışma dışı bırakılmalıdır. Sürecin başlangıcı hukuki değil, 12 Haziran seçimleri ve sonuçlarına atfen Meclis’in alacağı siyasi karara bağlı fiili bir başlangıç olmalıdır. Meclis geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini, sivil, demokratik, çoğulcu, katılımcı bir anaya yapmaktan başka yolu olmadığını kamuoyuna ilan etmelidir.”

”Yeni anayasa değişmez maddeleri içermemeli”

Petek, İGİAD’ın yeni anayasa önerisinde, insanların doğuştan var olan özgürlüklerini kullanabilmesini sağlamak üzere farklılıklarıyla bir arada barış içinde yaşamayı sağlayacak, şeffaf, katılımcı ve çoğulcu bir yaklaşım esas alınması gereğinin vurgulandığını belirterek, önerilere ilişkin şu bilgileri verdi:

”Devletin temel görevi, bireyin ve toplumun sağlık huzur ve refahı gerçekleştirilmesi, yoksulluğun önlenmesi, sosyal adaletin sağlanması, insan temel hak ve özgürlük taleplerindeki tercihlerine saygı gösterilmesidir.

Yeni anayasa değişmez maddeler içermemeli, toplumun özgür iradesi ile yenisini ve daha iyisini yapma yolu kapatılmamalıdır. Yeni anayasa kısa olmalı, muğlak ve farklı yorumlamalara neden olabilecek kavramlar kullanılmamalıdır.”

Usul yönünden öneriler

Reşat Petek, siyasi, hukuki ve toplumsal meşruiyet için esastan önce usulün geldiği unutulmaması gerektiği vurgulanan yeni anayasa önerisinde ısmarlama, dayatma, vesayet anlayışına karşı, milletin kendi anayasasını kendisinin yapma hakkı olduğu sık sık vurgulanarak görüş ve öneriler toplanması gerektiğini kaydetti.

Toplumsal taleplerin oluşması, dillendirilmesi, toplanmasının önünün açılması, her bireyin bu sürece mümkün olduğunca katılımının sağlanması, bu amaçla uygun araçlar, iletişim ve imkanlar sağlanması, görüş bildirenlere cevap verilmesi gerektiğinin öneriler arasında yer aldığını ifade eden Petek, usullere ilişkin raporda dile getirilen taleplere ilişkin şu bilgileri verdi:

”Talep bildiren vatandaşların soruşturulma endişesinden emin olarak özgürce düşüncelerini bildirebilmeleri için anayasa yapım sürecinde yazdıkları, söyledikleri ve yetkili makamlara bildirdikleri görüş ve düşüncelerinden dolayı milletvekili dokunulmazlığı gibi sorumsuz tutulacakları yasal düzenleme öncelikle yapılmalıdır.

Siyasi partiler, üniversiteler, STK’lar ve bireylerin talepleri toplanmalı. Ortak talepler, karşıt talepler, birbirine yakın ve uzak istekler analiz edilmeli.

TBMM’nin oluşturacağı komisyonda talepler hukuki metne dönüştürülmeli ve TBMM’nin onayına sunulmalı. Meclis’in kabulü yeterli görülmemeli ve mutlaka halkın onayına sunulmalı.”

”Laiklik kavramı anayasada yer almamalı”

Reşat Petek, öneriler arasında devletin eşit vatandaşlık, adalet ilkelerini benimsemesi, özgürlük ve toplumsal taleplerin geçerli-geçersiz olarak niteleme yetkisinin devlete verilmemesi gerektiğinin vurgulandığını, özgürlüklerin esas olması, istisnai hallerde özgürlüklerin sınırlanmasında ise evrensel ilkelerin dikkate alınması gerektiğini kaydetti.

Anayasada ve yasalarda açık olarak başörtüsü ve kıyafet yasağı olmadığı halde fiili durum yaratılarak insanların eğitim özgürlüğünden mahrum bırakıldığını dile getiren Petek, şu önerilerin yeni anayasada yer alması gerektiğini söyledi:

”Devletin dinler ve inançlar karşısında tarafsız davranması, inanç, din ve ibadet özgürlüklerini güvence altına alması, din ve inanç alanını tanımlamaya kalkmaması esas alınmalıdır. İstismara ve keyfi yorumlara neden olan laiklik kavramı anayasada yer almamalı, onun yerine tanımı yer almalıdır.

Bu, Türkiye’de laikliğin laikçilik olarak çarpıtılarak inananlara bir baskı aracı olarak kullanılması gözönüne alındığında muğlak tanımsız bir kavram olarak ortaya çıktığı içindir. Din ve inanç özgürlüğü, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içermelidir. AİHS hükümleri bu konuda örnek alınabilir. Tüm devlet organlarının, toplumun belirleyeceği anayasa ve hukuk kurallarına bağlı hareket etme zorunluluğu olmalıdır.”

”Hesap verilebilirlik her kurum için gerekli”

İnsan onuru temel hak ve hürriyetlerinin anayasada teminat altına alınması, bu hakların kısıtlanamaz, geriye alınamaz ve değiştirilemez olduğunun yeni anayasa yer alması gerektiğini ifade eden Petek, ”Evrensel kabul gören temel haklar bağlamında can, mal, nesil, akıl ve din emniyetinin sağlanması esas alınmalıdır. Devletin tüm kurumsal yapılanması demokratik katılım ve temsile dayanmalıdır. Kuvvetler ayrılığı sistemi etkinleştirilmeli, kuvvetlerin oluşumunda demokratik talep ve katılım etkin olmalı, hesap verebilirlik ve denetim her kurum ve erk için gereklidir” dedi.

”Kılık kıyafet kamuda çalışma engeli olmamalı, resmi dil Türkçe olmalı”

Petek, tüm devlet kurumlarında (ordu ve yargı dâhil) herkesin kendi kimliği ve yaşam tercihleriyle görev üstlenmesinin sağlanması gerektiğine işaret ederek, ”İnanç, ırk, dil, kılık kıyafet kamuda çalışma engeli olmamalıdır. Tüm kuruluşların hesap verebilirlik ilkesi çerçevesinde çalışması sağlanmalıdır. Yetki ve sorumlulukların belirlenmesinde boşluk bırakılmamalıdır. Anne ve babanın kendi inançlarına uygun olarak çocuğuna dini eğitim verme ve aldırma hakkı olmalıdır. Resmi dil Türkçe olmalı ve isteğe bağlı olarak ana dilde eğitim sağlanmalıdır” dedi.

”Parlamenter sistem ve kuvvetler ayrılığı ilkesi devam etmeli”

Petek, Meclis’in tüm devlet organları üzerinde ayrımsız kontrol ve denetim yetkisi olması, halkın doğrudan kanun yapma süreçlerine katılımı, denetim hakkı ve yetkisinin de Anayasa ile sağlanması ve belirli imza sayısına ulaşıldığında halkın doğrudan yasaların yapımı ve değiştirilmesinde yetki sahibi olmasının sağlanmasını da önerdiklerini belirterek, anayasadaki yetkili organlara ilişkin şu önerileri açıkladı:

”Darbe anayasalarının vesayet için oluşturdukları yetkili anayasal organlara¨yeni anayasada yer verilmemeli, bu konular yasal düzenlemelere terk edilmelidir. Milli Güvenlik Kurulu, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu, RTÜK, YÖK, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Askeri Mahkemeler anayasal statüden çıkarılmalıdır. Milli Güvenlik Kurulu, Yüksek Askeri Şura, YÖK gibi kurul ve kurumların anayasada yer alması bu konularda ihtiyaca göre düzenleme yapılmasını zorlaştırmaktadır. Bu kurumlar da yasal düzenlemelere bırakılmalıdır. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmelidir. Parlamenter sistem ve kuvvetler ayrılığı ilkesi devam etmelidir. Halkın temsilinde adalet sağlanmalı. Bu amaçla seçim barajı kaldırılmalıdır. Bir zamanlar gündeme getirilip tartışılan Türkiye Milletvekilliği sistemi getirilmelidir. Siyasi Partilerin demokratik ve katılımcı biçimde yapılandırılması ilkesi benimsenmeli, detayları Siyasi Partiler Kanununda düzenlenmelidir. Yerel yönetimler güçlendirilmelidir. Türk Silahlı Kuvvetleri ayrı bir erk olmamalı ve Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. Askeri personel için ayrıcalıklar olamayacağı, herkesin kanun önünde eşit olacağı bir sistemin ana ilkeleri anayasada yer almalıdır. Yargı birliği sağlanmalıdır. Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmalıdır. Askeri Mahkemeler ise yargı birliği içinde sivil hukukçu hâkimlerden oluşan disiplin suçlarına bakmakla görevli mahkemelere dönüştürülmelidir.”

Petek, bu önerilerini, ilgili tüm birimlere göndereceklerini belirterek, tüm siyasi partilerin bu fırsatı kaçırmaması temennisinde bulundu.

Türkiye’de iş ortaklıkları: Durum, çözüm, öneriler

Reşat Petek?in ardından İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi Dr. Lütfi Sunar, İTO İstanbul Ticaret Odası ile İGİAD İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği?nin birlikte yapmış olduğu İş Ortaklıkları araştırma sonuçlarını kamuoyu ile paylaştı. Türk iş alemi için büyük önem arz eden konuda ilk defa böyle bir araştırma yapıldı. Yapısal sorunlarını tespit etmek ve çözüm önerileri sunmak amacıyla 10 ilde 50 iş adamıyla yüz yüze görüşmeye dayalı bir araştırma yaptıklarını belirten Sunar, ortaklıklarını etkileyen tarihsel kurumsal ve bilimsel etkenleri tespit ederek bir analiz yaptıklarını anlattı.

Sunar, günümüzde iktisadi hayatın şirketler etrafında şekillendiğini, şirketlerin becerileri ve başarıları bir ülkenin iktisadi durumunda önemli bir yere sahip olduğunu, şirketlerin sağlıklı ortaklıklar etrafında uzun ömürlü olması iktisadi gelişmeye ve istikrara ciddi katkılar sağladığını belirtti. Bu açıdan bakıldığında Türkiye?de iş ortaklıkları konusunda pek çok sorunun mevcut olduğunu dile getiren Sunar, Türkiye?de ortaklıkların gelişimi için kültürel bir engel bulunmadığının altını çizdi.

Sunar, iş ortaklıkları konusunun Türkiye’nin muzdarip olduğu bir konu olduğunu, mevcut şirketlerin yüzde 90’ının KOBİ ve bunların büyük kısmının da aile şirketi olduğu Türkiye’de ortaklıkların uzun süreli yürütülemediğini kaydetti.

Ortaklığı etkileyen üç etken

Sunar, iş ortaklıklarını etkileyen 3 etken bulunduğunu belirterek, araştırma bulgularına ilişkin bilgiler verdi. İktisadi yapı ortaklıkların kurulması ve gelişimi üzerinde önemli etkilere sahip olduğunu belirten Sunar, evvela iktisadi serbestlik belirleyici bir öneme sahip olduğunu, büyüme ve enflasyon gibi makro verilerin iktisadi istikrar ve kayıt dışılık gibi yapısal durumların ortaklıklar üzerinde etkili olduğunu dile getirdi. Özellikle Türkiye’de iktisadi büyümenin hızlı olduğu dönemlerde ortaklıkların da geliştiği görülmektedir.

Para ve sermaye piyasalarının gelişimi

Sunar, para ve sermaye piyasalarının gelişiminin ortaklıkların gelişimi açısından önemli olduğunu, Türkiye’de şirketlerin gelişimi açısından genel bir sermaye sıkıntısı bulunduğunu belirtti.

Şirketlerin gelişimi açısından dış fonların kullanılabilir olması için iyi işleyen bir bankacılık ve sermaye piyasaları sistemi gerektiğine işaret eden Sunar, Türkiye’de sermaye piyasalarının gelişmesinin ortaklıkların gelişimini sağlamak bakımından yeterli olmadığını, son zamanlarda özendirilmekle birlikte borsaya açılmanın halen münferit kaldığını, hisseleri dolaşımda olan şirketlerin, çok küçük bir kısmını halka açtıklarını dile getirdi. Sunar, kurumsallaşmış ortaklıların gelişmesi için sermaye piyasasının derinleşmesi ve genişlemesi gerektiğini söyledi.

Hukuk sisteminin gelişiminin de ortaklıklar üzerinde yakın etkilere sahip olduğunu, hukukun ortaklıkları özendiren bir içeriğe sahip olmasının yanı sıra tutarlı bir biçimde ve gereken hızda uygulanması ortaklıkların gelişimi için gereken formel zemini hazırladığını anlatan Sunar, hukukun yavaş işlemesinin bazen sözleşmeyi anlamsız kıldığını ve böylece ortaklıklar için hayati olan sözleşme şartının ihmal edilebilir hale geldiğini kaydetti.

Sunar, ortaklığı etkileyen en önemli dahili etkenlerin işin ölçeği ve sektörü olduğunu, küçük ölçekli işlerde ortaklıkların genellikle şahsi ilişkiler çerçevesinde gerçekleştiğini, ölçek büyüdükçe kurumsallık ihtiyacı belirginleşerek, ortaklıkların daha formel bir zemine kavuştuğunu söyledi.

Ortaklığın en kolay olduğu sektörler

Sektörün de ortaklığın gelişimi ve sürekliliğini etkilediğini, süreçlendirmeye ve iş bölümüne yatkın olan sektörlerde ortaklıkların daha kolay kurulduğunu dile getiren Sunar, ortaklığa uygunluk bakımından sektörleri inşaat, sanayi, hizmet ve tarım olarak sıraladı.

”Türkiye’de ortaklıklar kurumsal değil ilişkiye dayalı”

Dr. Lütfi Sunar, Türkiye’de kurumsallaşmış örnekler dışında ortaklığın genellikle kurumsal bir yapı olarak düşünülmediğini, genellikle ilişkiye dayalı bir olgu olarak görüldüğünü kaydetti.

Sunar, ”Ortaklık kurulduğunda kişilerin ilişkilerini aşan kurumsal bir alanın şekillendiği genellikle anlaşılmamaktadır. Ortaklık kişisel alanın bir uzantısı gibi görülmekte, servet ile sermaye, kişisel varlıklar ile şirket muhasebesi birbirinden ayrıştırılmamaktadır. Dolayısıyla belirli bir ölçeğin altındaki ortaklıklar genellikle kurumsal bir yapıya kavuşup, kuruculardan bağımsız bir varlık kazanamamaktadır. Kurumsallaşmanın, işteki şahsileşmeyi ortadan kaldırarak işin sürekliliğinin sağlanması bakımından önemli açılımlar yapacağı ve dolayısıyla ortaklık üzerinde olumlu etkiler oluşturacağı öngörülmektedir. Bunun için iş bölümünün gerçekleştirilmesi, görevlendirmelerin net bir biçimde yapılması ve toplantıların vaktinde ve kayıtlı bir biçimde yapılması, muhasebe ve finans sisteminin kayıtlı, disiplinli ve şeffaf olması önem arz etmektedir” tespitlerini dile getirdi.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

İlk yorum yapan siz olun

    Bir yanıt yazın