Yılın son haftasında ekonomi gazetecileri ile bir araya gelen Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri (TGDF) Başkanı Şemsi Kopuz, gıda ve içecek sektörünün geride bıraktığı bir yılı değerlendirdi.
Artık dünyanın 25 yıl önceki dünya olmadığına dikkat çeken Kopuz; ?Dünya değişiyor, standartlar değişiyor, anlayışlar değişiyor. Bunu görmezden geldiğimiz ve ağırdan aldığımız müddetçe başarıya ulaşmamız mümkün görünmüyor? dedi. 2011 yılının Avrupa Birliği ile olan yol haritasında Türkiye ekonomisi ve gıda sektörü için çeşitli yükümlülükler içerdiğini hatırlatan Şemsi Kopuz, “Önümüzde KOBİ’leri bekleyen sancılı bir süreç var” diye konuştu.
Gıda sektöründe faaliyet gösteren firmaların büyük çoğunluğunun KOBİ olduğunun altını çizen TGDF Başkanı Kopuz, “Bu KOBİ’lerin de yüzde 95’i Ar-Ge desteğinden uzaktır. Firmalarımızın desteklenmesi gerekiyor. Gıda firmalarında modernizasyon olmadan sürdürülebilirlikleri sözkonusu değildir. Birliğe üye olduktan sonra özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde gıda firmalarının yüzde 60-yüzde 70 oranında kapandığını gördük. Bunu bizim ülkemizin de yaşayacağı görülüyor. TOBB verilerine göre 40 bin gıda işletmesi olduğu söyleniyor. Kendini geliştirmeyen, modernizasyon için gerekli önlemleri almayan işletme sahipleri bu söylediklerimden alınmasından ama, AB sürecinde firmalarımızın yüzde 50’ye varan bir elemeye uğrayacağını düşünüyorum” diye uyardı.
2011 Ekim?inde ?Global Gelecek ve Global Vizyon? temalı konferans düzenlenecek
TGDF Başkanı Şemsi Kopuz, küresel kriz sonrasında gıda ve içecek sektörünün keskin bir dönemece girmek üzere olduğunu, sektörün önünde birçok risk olmasına rağmen 2011 yılının, hayal bile edilemeyecek fırsatları da sunmaya hazır olduğu belirtti.
?Yeni bir yıla girerken; yıllardan bu yana yaptığımız gibi krizlerle mi boğuşacağız, yoksa önümüzdeki fırsatları değerlendirmeye mi bakacağız? diyen TGDF Başkanı, kısır döngü ve tartışmalar yaparak krizlerle boğuşmak yerine, yenilikçi fikirlerin önderliğinde 2011 yılının önümüze çıkaracağı fırsatları değerlendirmeyi önerdi.
Kopuz, fırsatları değerlendirebilmenin tek yolunun; gıda ve içecek zincirindeki sürdürülebilirliğin devamı için tüm paydaşların; sorumlu, bilimsel ve bütüncül bir yaklaşım sergilemesi olduğunu vurguladı. Kopuz, ayrıca 2011 yılında global marka yaratmayı hedeflediklerini, bunun için ise uluslar arası teşvik sistemlerine ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Türkiye?nin dünya ile rekabet edebileceği tek sektörün gıda olduğunu sözlerine ekleyen Kopuz, 2011 Ekim?inde,?Global Gelecek ve Global Vizyon? temalı konferans organizasyonu içerisinde olduklarının da haberini verdi.
Bugün tüm dünyanın üzerinde çalıştığı; iklim değişikliğiyle mücadele, çevrenin korunması, gıda güvenliği, sağlığın ve tüketicinin korunması ve güvenli gıdaya erişim gibi önemli konuların, yarının dünyasında ülkemizin ve şirketlerimizin rekabetini etkileyen unsurlar olarak karşısına çıkacağına dikkat çeken Kopuz, ?Örneğin; çevreye saygı duymayan bir şirketin ürünleri dünya pazarına çıkamayacak. Çünkü dünya değişiyor, standartlar değişiyor, anlayışlar değişiyor. Bunu görmezden geldiğimiz ve ağırdan aldığımız müddetçe Türkiye olarak başarıya ulaşmamız mümkün görünmüyor? dedi.
Türkiye?nin önünde fırsatlar var
Dünya nüfusunun ve gıdaya olan talebin giderek arttığını vurgulayan Kopuz; dolayısıyla gıda ve içecek sanayi için de yeni ve genişleyen pazarlara ulaşmak, büyümeye ve tüketicilere hizmet etmeye devam etmek için fırsatlar olacağını kaydetti. Bugüne kadar Türk gıda ve içecek sektörünün kaliteli, katma değerli ürün inovasyonları ve Türk tüketicileri için seçeneklerin arttırılması konusunda çok başarılı olduğunu ifade eden Kopuz; gelecekte de daha yüksek katma değerli inovatif ürünlerle yeni ve genişleyen global pazarlara ulaşmak için önlerinde çok güçlü ticari fırsatlar olduğunu belirtti.
Artık ülkemizdeki gıda işletmelerinin ve özellikle de KOBİ?lerin ihracat pazarlarına daha fazla erişmesi gerektiğini ifade eden Kopuz; ?Ancak bu büyük fırsatın arka planında bazı endişelerimiz de söz konusu? diyerek, sektörün bekleyen sorunları hakkında şu bilgileri verdi:
?Bu endişelerimizin başında; Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Faslındaki katılım müzakerelerinin kilit faktörünü teşkil eden, ?işletmelerin AB?ye uyumlaştırılması? konusu geliyor.
AB Türkiye?den, hayvansal kökenli ürün işletmelerinin daha iyi hale getirilmesi için hazırlayacağı onaylı ulusal programın uygulanmasına, 12. Faslın geçici olarak kapanışından önce başlanmasını istiyor. Ayrıca programın, süt sektörüyle ilgili olarak uygun olmayan çiğ sütün kullanımına ilişkin bir stratejiyi de içermesi gerekiyor.
Avrupa Birliği ayrıca Türkiye?nin hayvansal kökenli ürün işletmelerine özel iyileştirme planları hazırlamasını, planların değerlendirilmesini takiben geçici ya da kesin onay alanlar hariç diğer işletmelerin faaliyetlerinin durdurulmasını istiyor. Geçici onayların uzatılması ya da iyileştirme planlarının değiştirilmesi ise ancak istisnai hallerde sadece bir kez ve sınırlamalar altında söz konusu olacak.
?İkincil mevzuatlar AB ile tam uyumlu olarak bir an önce uygulamaya girmeli?
5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu, 13 Aralık?ta yürürlüğe girdi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, kanun ile ilgili 15 yönetmeliği kamuoyunun görüşüne açtı. Taslak aşamasındaki bu yönetmeliklerin üçü gıda (Gıda Hijyeni Yönetmeliği, Gıda İşletmelerinin Kayıt Ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik, Gıda Ve Yemin Resmi Kontrollerine İlişkin Yönetmelik), üçü yem ve sekizi bitki sağlığı ile ilgili? Bugüne kadar görüşe açılan yönetmeliklerden ise sadece biri; Kontrol Laboratuvarlarının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yönetmelik yayımlandı. Daha hazırlanacak yönetmelikler olduğu gibi görüşe açılan taslaklarda da ilk görüşler alındıktan sonra son durumun ne olacağını sektör olarak biz de çok merak ediyoruz. Ancak umudumuz, çalışmalar geç yürüse de en sonunda kayıt dışına bir şekilde çözüm bulunması.?
Sorumlu bir paydaş olarak TGDF?nin önerileri neler?
Dünyadaki gelişmeleri de değerlendiren Kopuz şöyle devam etti:
“Bu noktada önce dünya ekonomisine bakmak gerekiyor. Şu sıralarda, kriz sonrası gelişmiş ülkelerin kamu maliyesinde tam anlamıyla bir düzelme görülmemesi piyasalardaki risk algısını artırıyor.
Avrupa Birliğine baktığımızda ise Euro bölgesinin geleceğiyle ilgili kaygılar devam ediyor. Açıkçası 2011 yılında AB yol haritamızdaki en önemli nokta, AB?nin kendi problemlerini nasıl halledeceği ile de yakından ilgili. Küresel krizden ciddi biçimde etkilenen AB?de, ekonomik ve parasal bütünlüğün korunması kaygıları, genişleme planlarını geri plana itiyor. Ancak AB?nin bu durumu, krizden çabuk çıkan Türkiye?nin elini güçlendirebilir.
Bu nedenle, Türkiye?nin iç siyasi çekişmeleri bırakıp ivme kaybeden AB müzakere sürecine odaklanması, bu süreci beklemediğimiz ölçüde hızlandırabilir. Ancak bildiğiniz gibi AB?ye uyumun ekonomiye ve sektörümüz üzerine belli maliyetleri var. Bu maliyetin gerçekçi bir biçimde üstlenilebilmesi için Avrupa?dan daha cesaretlendirici açıklamaların gelmesi şart olduğu gibi bizim de teşvik politikalarından modernizasyon programlarına, ihracat desteğinden istihdamın arttırılmasına kadar tüm planlarımızda daha aksiyoner davranmamız şarttır.
Bu anlamda 2011 genel seçimlerine kadar olan süreçte bilindik seçim ekonomisi uygulamaları yerine daha yapıcı uygulamaların yapılması ve seçimlerden istikrar çıkması, ciddi manada piyasadaki güvenin ve büyümenin devamını sağlayacaktır. Yeni yılda yasalaşması beklenen Mali Kural?ın kamu maliyesi disiplinini sağlayacağını ve dolayısıyla seçim ekonomisi uygulanmayacağını düşünüyoruz. Ancak, mali disiplin adı altında sanayiyi teşvik politikalarına ara vermemeliyiz. Yine teşvik politikalarımız uygulanabilir olmalı, 2011?in getireceği olası gelişmelere karşı revize edilebilmelidir.
Tam da bu noktada; hemen tüm dünyada ve ülkemizde yapılan ekonomik değerlendirmelerde Tarım, gıda ve içecek sektörlerinin gelecek için ne kadar stratejik sektörler olduğu, uzmanlarca açık açık belirtilmektedir. Her zeminde ısrarla belirttiğimiz tarım-gıda sanayi entegrasyonu bu noktada daha da önemli hale geliyor. Bu nedenle bu iki stratejik sektördeki her türlü teşvik ve destekleme politikalarının çok daha gerçekçi ve uygulanabilir olması gerekiyor. Aksi halde; sektörümüzdeki yatırım iklimi etkilenecek, Türkiye?ye yatırım yapmayı düşünen yabancı yatırımcı ve doğrudan sermaye girişleri başka ülkelere yönlenecek,
Plansız üretim, entegrasyonun sağlanamaması ve gerçekçi olmayan teşvik ve desteklemeler neticesinde hammadde temini, üretim ve fiyat konularında istikrar sağlanamayacaktır.
Diğer yandan tarımsal emtia fiyatlarının tüm dünyada istikrarlı yükselişine devam etmesi, mevzuattan kaynaklanan sıkıntılar, yurtiçinden kaliteli ve sürekli hammadde elde edemeyişimiz ve girdi maliyetlerinin yüksekliği, gıda ve içecek ürünlerimiz üzerinde giderek artan bir fiyat baskısı oluşturmaktadır. Bu durumun böyle devam etmesi halinde önümüzdeki yıl ürün fiyatlarına makul seviyede bir artışın gelmesi de muhtemeldir. Bu nedenle 2011 yılı, yukarıda saydığımız dünya ve ülkemizin konjonktürel durumundan dolayı, Türk gıda ve içecek sektörü için risklerin yanı sıra fırsatları da barındırıyor. TGDF; kısır döngü ve tartışmalar yaparak krizlerle boğuşmak yerine, yenilikçi fikirlerin önderliğinde 2011 yılının önümüze çıkaracağı fırsatları değerlendirmeyi öneriyor.”
Peki, TGDF ne yapıyor ve öncelikleri neler?
Federasyonlarının neler yaptığını ve önceliklerinin neler olduğunu da anlatan TGDF Başkanı Şemsi Kopuz, şu bilgileri verdi:
?Öncelikle TGDF, gıda ve içecek zincirimizdeki her şeyin sürdürülebilir olması için çalışıyor: Sürdürülebilir kaliteli ham madde tedariki (Tarım); sürdürülebilir gıda ve içecek üretimi; sürdürülebilir gıda güvenliği (çevre dahil) ve tabii ki sürdürülebilir tüketim. TGDF; sürdürülebilirlik temelindeki bu dört ana hedefi doğrultusunda gıda ve içecek zincirindeki paydaşlarıyla çeşitli iş birlikleri yapıyor.
TGDF bu amaçla, sektörün geleceğini yakından ilgilendiren yasal mevzuatın hazırlanması aşamalarında sorumlu bir paydaş olarak önerilerini paylaşıyor. Dünya (FAO, WHO, DTÖ vb.) ve özellikle üyesi olmak için uzun yıllardır çalışmalar yürüttüğümüz AB?de karar mekanizmaları (AB Komisyonu, Parlamento, DG SANCO vb.) , bilimsel çevreler (EFSA, ILSI EUROPE vb.) ile TGDF ve üye derneklerinin üyesi bulunduğu STK?ların (CIAA, CAOBISCO, FEDIMA vb) çalışmalarını yakından takip ediyor. Bu merkezlerdeki gelişmeleri gıda zincirindeki paydaşlarıyla paylaşmak suretiyle, ya bizzat kendisi aksiyon alıyor ya da paydaşlarıyla birlikte aksiyon alıyor.
Yine TGDF ve üye gıda ve içecek üreticisi şirketler, geçtiğimiz on yıl içerisinde ürünlerdeki doymuş yağ, tuz/sodyum ve şeker içeriğinin azaltılması konusunda önemli adımlar attı.
Ayrıca, obezite, şeker ve diğer hastalıklarda son yıllarda artış olmasıyla birlikte Türk gıda ve içecek endüstrisi, tüketicilere her gün güvenli ve yüksek kaliteli gıdalar sunmaya devam ederken, sağlık ve yaşam tarzlarına uygun seçimler yapabilecekleri, yararlı ve katma değerli yeni gıda ve içecek ürünleri sunuyor.
TGDF?nin en temel ilkelerinden biri de ?Tüketicinin doğru bilgilendirilmesi?. Aslında yukarıda saydığımız tüm faaliyetlerin temelinde bu ilke yatıyor.
Bunun bir yansıması olarak kamuoyu gündemine taşıdığımız ve yeni etiketleme tebliği taslağında da yer bulan Günlük Karşılama Miktarı (GKM) Gönüllü Etiketleme Sistemi, tüketiciye ihtiyacı olan bilgiyi, bir bakışta, en doğru ve en sade biçimde vermeyi amaçlıyor. TGDF?nin gündeme taşıdığı bu gönüllü etiketleme sistemi, çağımızın hastalığı obezite ile mücadelede anahtar bir çözüm olacak.
Yine çevre konusunda TGDF, geçen yıl yayınladığı TGDF Çevre Raporu ile gıda ve içecek zincirindeki tüm paydaşlarına, çevrenin korunması konusundaki sorumluluklarını hatırlattı. Sorumlu bir paydaş olarak TGDF, gıda zincirindeki aktörlere; ürünlerinin sürdürülebilirliğini değerlendirmelerinde rehberlik edecek gönüllü iletişim ve uyumlu değerlendirme yöntemini destekliyor.
TGDF, tarımsal hammaddeler, su ve enerjinin korunmasının gıda ve içecek endüstrimiz için en önemli konu olduğunu, inovasyon ve Ar-Ge?nin ise bu alanda yeni çözümler, çalışma yolları ve tüm gıda tedarik zincirinin sürdürülebilirliği için heyecan verici fırsatlar sunacağını söylüyor.?
?Tarımsal emtia fiyatları yükselişte!?
Tarımsal ürünlerin dünyadaki gelişmelerden etkilendiğini belirten Kopuz 2011’de gıda fiyatlarının artış eğiliminde olacağını söyledi. Kopuz, “Ekonomileriyle birlikte refah seviyeleri de yükselen gelişmekte olan ülkelerdeki (Brezilya, Çin, Hindistan vb.) talep artışı; başta tahıl, hububat, şeker, kırmızı et ve süt olmak üzere tarımsal emtiaların fiyatlarını da arttırdı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) fiyat endeksi, özellikle bu ana ürünlerde son 25-30 yılın en yüksek oranlarına ulaştı. Bir örnekle açıklamak gerekirse; bu yılın her ayında yeni bir zirve yapan şeker fiyatı endeksi 2007de 143 iken bugün 375?e yükselmiş durumdadır. Uzmanlar, dünya gıda fiyatlarındaki artış eğiliminin 2011?de de süreceğini öngörüyor” diye konuştu. Bu aşamada hükümetlerin, karar mekanizmalarının ve toplumun gıda ve içecek sektörüne vereceği desteğin önemli olduğunu hatırlatan Kopuz şunları söyledi:
“Dünya 25 yıl önceki dünya değil! Yani ortada şöyle bir durum yok: Üretim azalıyor, fiyat yükseliyor. 25 yıl önce bu denklem doğru olabilirdi, ama ne yazık ki günümüz dünyasının denklemi böyle değil. Üretim artıyor; nüfus ve talep artıyor; fiyat artıyor. Bunda en büyük etken; gıda talebinin yanı sıra son yıllarda biyoyatkıtlara olan talebin artması. İşte dünya gıda ve içecek sektörü kaosa dönüşmeye başlayan bu denklemi çözmek için var gücüyle çabalıyor. Ancak geciken her adım, açlık olarak geri dönmekte. Sadece 2010 yılında 100 milyon insanın açlık sınırının altına düştüğü ve aç sayısının 1 milyarı geçtiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle hükümetlerin, karar mekanizmalarının ve toplumun sektörümüze vereceği destek daha da önemli bir hal alıyor.”
Rakamlarla 2010 Türkiye
İhracat: 105 milyar dolar (1 Ocak-12 Aralık 2010)
İthalat: 147 milyar dolar (1 Ocak-30 Ekim)
Gıda ve içecek sanayi: (Dış Ticaret Karşılama Oranı % 205)
İhracat: 5,3 milyar dolar (1 Ocak-30 Ekim)
İthalat: 2,6 milyar dolar (1 Ocak-30 Ekim)
GSYİH (cari fiyatlarla):
Türkiye: 808 milyar TL (ilk 3 çeyrek toplamı)
Gıda ve İçecek: 160 milyar TL (ilk 3 çeyrek toplamı) (GSYİH?daki payı- %19,6)
Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE):
Türkiye geneli- 178,48
Tarım- 214,69
Gıda ve içecek sanayi – 178,88
İmalat Sanayi Endeksi?ne göre sektör yüzde 20,79?luk payla sanayimizin en büyük dört imalat sektöründen biri. Bugün itibariyle 1 milyona yakın istihdam sağlıyor.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.