Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı’na katıldı. Ergün burada yaptığı konuşmada, ihracat kanallarının genişletilmemesi durumunda, fiili üretiminin potansiyel üretiminin çok aşağısında kalacağını söyledi. İletişimin ve ulaşım teknolojisinin bu derece geliştiği bir dünyada, ”İçimize kapanalım, kendi yağımızda kavrulalım” deme şansının olmadığını dile getiren Ergün şunları söyledi:

”İhracatı temel bir strateji olarak belirlemek, sanayimizin küresel rekabet gücünü artırmak ve yerli üretimin kalitesini üst seviyelere taşımak açısından da son derece önemlidir. Türkiye, özellikle 1980’li yıllardan itibaren dışa açık ve ihracata dayalı bir büyüme modeliyle hareket etmektedir. Bu strateji, sanayimizin bugün olduğu seviyeye ulaşmasında önemli bir rol oynamıştır. Çok ciddi bir rekabet ortamına açıldık. Her zaman söylüyorum, eğer Türkiye dışa açılmamış olsaydı, bugün hâlâ Mercedes fiyatına Murat 124’e biniyor olabilirdik.”

Ergün, siyasette ve ekonomide uzun yıllar devam eden istikrarsızlığın, sanayinin ve ihracatın yeterli seviyede gelişmesinin de önüne geçtiğini dile getirdi.

2002 yılından önceki Türkiye’nin, alternatif pazarların önemini kavrayamadığını, bir çok ülkeye sırtını döndüğünü ve Avrupa dışındaki pazarlarda önemli bir ticaret ağı kuramadığını anlatan Ergün, Türkiye’nin değil Güney Amerika ve Afrika gibi kıtalarla ticaret yapmayı, komşularıyla bile ticaret yapamadığını kaydetti.

Nihat Ergün, 2001-2008 döneminde, Türkiye’nin ihracatının yıllık ortalama yüzde 11,6 oranında arttığını dile getirerek, aynı dönemde, dünya ihracatının sadece yüzde 3,6, Avro bölgesinin ihracatı ise sadece yüzde 3 oranında arttığını anımsattı.

Türkiye’nin, bu başarıya dinamik ve rekabetçi sanayi sektörü ile katma değer üreterek ulaştığını ifade eden Ergün, Türkiye’nin ihracatında yüzde 95’e ulaşan sanayi ürünleri yelpazesi olduğunu belirtti,

Ergün, 2008 yılından itibaren, dünya tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birine tanıklık ettiklerini ifade ederek, tüm dünyayı etkileyen bu çapta bir krizden kendilerinin de bir miktar etkilendiklerini, üretim ihracat ve istihdamda kayıplar yaşadıklarını söyledi.

Türkiye’nin, krizden yapısal bir sorun yaşamadan çıkmayı başardığına işaret eden Ergün, Türkiye’nin kayıplarını telafi etmeye çok hızlı bir şekilde başladığını dile getirdi.

2011 ihracat hedefi

Ergün, ”Orta vadeli programda 2011 yılı ihracat hedefimiz 127 milyar dolar; ancak ben, dünyada ikinci bir dip yaşanmazsa, 2011 sonunda, 2008 rakamlarına yeniden yakalayacağımızı düşünüyorum” dedi.

2002 ile 2009 yıllarının kıyaslandığında, Türkiye’nin ihracatının, Yakın ve Orta Doğu ülkelerine yüzde 458, Türk Cumhuriyetlerine yüzde 448, Afrika’ya ise yüzde 500 oranında artış gösterdiğini ifade eden Ergün, 2009 yılında dünya ticaretinin yüzde 11 oranında azaldığı bir ortamda, Türkiye’nin Afrika kıtasına ve bir çok komşu ülkeye yaptığı ihracatın arttığını söyledi. Ergün, kendilerinin bu yeni pazarlara açılma stratejilerini ortaya çıkarmasalardı, krizin etkilerinin daha derinden hissedileceğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Böyle önemli bir konunun dahi siyasi istismar malzemesi yapıldığını, bizim bu gayretlerimizi ‘bir eksen kayması’ olarak niteleyenlerin çıktığını gördük üzülerek. Almanya İran’a, Fransa Suriye’ye ihracat yapınca eksenleri kaymıyor; ancak Türkiye komşularıyla ekonomik ilişkisini geliştirdikçe, ne hikmetse bizim eksenimiz kayıyor. Böyle bir anlayış kabul edilebilir bir anlayış değildir.

Üstelik Türkiye, sadece Ortadoğu’ya değil, dünyanın bütün coğrafyalarına açılım yapıyor ve yapmalıdır da. Yaz aylarında sayın Başbakanımızın Brezilya, Arjantin ve Şili gibi ülkelere yaptığı ziyaret sonrasında, bir siyasi parti lideri, ‘senin haritada yerini bulamayacağımız ülkelerde ne işin var?’ dedi. Türkiye’nin bu anlayışla bir yere varamayacağı açıktır, zaten özel sektörümüz de bu zihniyete kesinlikle sahip değildir.”

Kur sorunu

Bakan Ergün, ihracatçıların önemli sorunları olduğunu bildiklerini ve bu sorunları yakından takip ettiklerini dile getirerek, herkesin, bu sorunlara bir yerden yaklaştığını, bulunduğu konumun gereklerine uygun yorumlar yaptığını anlattı.

”İhracat denince, akla ilk olarak Türk Lirasının aşırı değerli olmasından kaynaklanan kur sorunu geliyor” diyen Ergün, kurun ihracatçıları zor durumda bıraktığını, rekabet gücünü olumsuz etkilediğini bildiklerini söyledi.

Ergün, ”Ancak kur ile ilgili yapılacak düzenlemelerin, bazı konuları iyileştirirken, diğer bazı konulara zarar verebileceğini de dikkate almamız gerekiyor. İyi hesaplanması gereken bir mesele olduğunu söylemek istiyorum. Kurun rekabet gücümüzü olumsuz etkilediği çok açık bir gerçek olsa da, rekabet gücünü belirleyen tek parametrenin kur olmadığı da bir gerçektir. İşte bugün kur 15 gün önce 1 ay önce tartıştığımız noktada değil. Bizde merak etmeyin biz TİM toplantısına gelirken 1,50 olur dedik bakın 1,50 oldu” diye konuştu.

Sadece kur ile ilgili tartışmalara odaklanmak, diğer parametrelerin es geçilmesine neden olacağına işaret eden Ergün, üretimin diğer maliyet unsurlarının, KOBİ desteklerinin, ihracatın finansmanının, yenilikçiliğin, teknolojinin, Ar-Ge’nin ve markalaşmanın ciddi bir biçimde masaya yatırılması gerektiğini vurguladı.

Nihat Ergün, KOSGEB aracılığıyla KOBİ’lerin daha fazla ihracat yapmalarına yönelik programlar oluşturduklarını dile getirerek, şunları kaydetti:

”KOBİ’ler ihracat yapmaya yönlendirilmeli ,desteklenmeli ve büyümeye en yatkın ekonomik unsurlar olduğu bilinmelidir. KOBİ’ler büyüme ihtiyacında oldukları için en riskli pazarlara girme cesareti gösteriyorlar. Onun için onların bilgilendirilmeye, desteğe ihtiyacı var. Bugüne kadar sağlamış olduğumuz desteklerle KOBİ’lerin 2,2 milyar dolarlık ihracat yapmalarını sağladık. Son olarak, TİM’in de görüşlerini dikkate alarak, İhracat Kredisi Destek Programını ortaya koyduk. 23 Kasım’da başvurularını almaya başladığımız İhracat Kredisi Destek Programı’na bu sabah itibariyle 6 bin 500’e yakın işletme programa başvuru yaptı ve 1,2 milyar dolara yakın bir kredi hacmi oluşturuldu.”

KOSGEB aracılığıyla KOBİ’lere ihracat yapmalarına yönelik bir çok önemli destek sağladıklarını belirten Ergün, ancak bir çok işletmenin bu desteklerden ya haberdar olmadığını ya da yararlanamadığını söyledi.

Ergün, Bakanlıktan bazı bürokratların Çin’e bir ziyaret gerçekleştirdiğini ve orada önemli firmalarla temas sağladıklarını bildirerek, Çin’in bir tehdit olarak algılanmaması gerektiğini anlattı.

Çin’in Türkiye ilgisi

Ergün, ”Arkadaşlarımız, yaptıkları görüşmelerde, Çin’in Türkiye’ye, özellikle de makine yedek parça sektörüne büyük bir ilgisi olduğunu tespit ettiler. Türk firmaları, Çin’de makine sektöründe yapılacak büyük bir fuara davet edildi. Mesela TİM ve KOSGEB arasında yapacağımız bir organizasyonla, bu fuara aktif bir şekilde katılabiliriz” dedi.

TÜİK’in istatistiğine göre Türkiye’deki işletmelerin sadece yarısının, kendilerine ait bir web sitesi bulunduğuna değinen Ergün, yazılım sektörünün geliştiği ve bu konuyla ilgili maliyetlerin azaldığı bir dönemde, işletmelerin yarısının web sitesinin olmamasının, bilişim teknolojisine daha fazla eğilinmesi gerektiğini dile getirdi.

Bakan Ergün, bakanlık olarak, önümüzdeki günlerde tüm sektörlerin temsilcileriyle ayrı ayrı ”yuvarlak masa” toplantıları yaparak, istişare mekanizmasını daha etkin hale getireceklerini sözlerine ekledi.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Ortadoğu ülkelerine ilişkin Schengen tarzı bir vize uygulanmasına ilişkin, ”Bunlar bölgede ticarete ve sanayiye çok önemli katkısı olacak adımlardır” dedi.

Serbest Ticaret Anlaşması ve vizelerin kaldırılması

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Kasım ayı Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısının ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Ergün, Türkiye’nin hem Ortadoğu hem de ilişki içerisinde olduğu bütün ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yapılması ile vizelerin kaldırılması konusunda çalışmalar gerçekleştirdiğini belirtti.

Ergün, STA ve vizelerin kaldırılmasının bölgesel sanayinin ve ticaretin gelişmesi açısından çok önemli olduğuna işaret ederek, Türkiye’nin Ortadoğu’daki birçok ülke ile STA imzalandığını, vizeleri kaldırdığını, bunların ticarete ve sanayiye çok olumlu etkisi olacağını kaydetti.

AB ülkelerinin Schengen ile dolaşımı serbest hele getirdiğini ve ticaretin canlanmasını sağladığını dile getiren Ergün, ”Bunlar bölgesel olarak da uygulanabilir. Değişik ülkeler benzer uygulamaları yapabilirler. Bunlar Kafkasya’da, Asya’da, Ortadoğu’da komşu ülkelerle olabilir. Dolayısıyla bunlar bölgede ticarete ve sanayiye çok önemli katkısı olacak adımlardır” dedi.

Bakan Ergün, 2010 yılı sonu itibariyle bölgesel ve sektörel teşvik sistemi uygulamalarını gözden geçireceklerini ifade ederek, Türkiye’de bölgesel teşvik sisteminin uygulandığını ve ülkenin 4 bölgeye ayrıldığını söyledi.

TİM ve başka sektör temsilcilerinin, sektörlerin farklı teşvik unsuruna ihtiyaç duyulduğunu aktardıklarını belirten Ergün, ”Bazı sektörler emek yoğun sektörler. Bazı sektörler dışarıdan gelen ham maddeye ihtiyaç duyan sektörler, bazı sektörler enerji yoğun sektörler… Sektörlerin teşviki için farklı farklı unsurlar değerlendirilebilir mi? Bunları bir masaya yatırmamız lazım. Ayak üstü ‘evet şuna enerji desteği, şuna ham madde desteği, şuna navlun desteği, şuna istihdam desteği’ gibi bir ayırımı hemen ayaküstü yapma imkanı yoktur. Fakat üzerinde çalışılabilir, değerlendirilebilir.

Ergün, teşvik sisteminin yeni yatırımları teşvik eden bir sistem olduğunu anımsatarak, mevcut yatırımların desteklenmesi için başka mekanizmalar geliştirilebileceğini, ancak yatırım teşvik sistemleri ile sektörlerin bazı sorunların çözümü için atılması gereken adımların birbirine karıştırılması gerektiğini anlattı.

Sektörlerle ilgili sektörel strateji ve eylem planı hazırladıklarını ifade eden Ergün, 22 Aralık itibariyle tekstil sektörüyle ilgili yeni bir strateji belgesi ve eylem planını hazırlıklarına başlayacaklarını bildirdi.

Ergün, 2011-2014 döneminde tekstil sektörüyle ilgili atılması gereken yeni adımların neler olacağına ilişkin çalışmaların yeni strateji belgesi ve eylem planını içinde yer alacağını dile getirdi.

Çinli firmaların yatırımları

Ergün, ”Türkiye’ye 400 milyon dolarlık yatırım yapacak Çinli firmalar hangisi?” sorusuna da ”Şu anda bir firma, DFM otomobil firması, Türkiye’ye yaklaşık 300 milyon dolarlık bir yatırım planlıyor. Liugong diye bir firma var iş makinesi yatırımı planlıyor. Bu 60 milyon dolarlık bir yatırım. Sanny firması iş makineleri yatırımı planlıyor. Bunlar da 40 milyon dolarlık bir yatırım planlıyorlar. Arkadan başka firmalar da gelebilir. Bu yatırımların bir kısmı sıfır yatırımlar. Bir de BYD Otomobil var. Onun yatırım miktarı belli değil” cevabını verdi.

DFM otomobil firmasının yatırım için İzmir bölgesini düşündüğünü bildiren Ergün, iş makineleri üreten Liugong ile Sanny’nin de Çorlu Çerkezköy’de yatırım planladığını, 2013 yılında bunların faaliyete geçmeyi düşündüklerini kaydetti.

Ergün, Türkiye’nin yatırımlarla ilgili çok avantajlı noktalardan bir tanesi olduğunu vurgulayarak, Türkiye’nin Çin ile İtalya arasındaki geniş coğrafyada en rekabetçi ülkelerden biri olduğunu, 2011 yılının yatırımlar açısından çok daha parlak geçeceğini, bu yatırımların da bunun ilk işareti olduğunu anlattı.

Aralık ayının Ekonomik Koordinasyon Kurulu’nun (EKK) sektör strateji belgeleriyle ilgili toplantılarıyla geçeceğini dile getiren Ergün, ilk görüşecekleri konulardan birinin de Otomotiv Strateji Belgesi olacağını, sonra diğer sektör belgelerinin ele alınacağını anlattı.

Ergün, elektrikli araçlara vergi uygulanması konusunda ise henüz strateji belgesi ile karara bağlanmış bir durumun söz konusu olmadığını yineledi.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın