İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ev işçilerinin sigortalanması üzerine

DOĞAN KESKİN>> Son günlerde, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ev hizmetlerinde çalışanların sigortasını yapmayanların tespit edilmesi için incelemeler yürüttüğü, ağır cezaların verilebileceği haberleri medyada yer alıyor. Bu haberler “Bugünlerde inceleme başlatılacağına göre düne kadar ev hizmetleri için yasal bir yükümlülük yok muydu? Hangi işler ev hizmetleri niteliğindedir? Ev hizmetlilerinin sigorta ile ilgilendirilmeleri nasıl bir süreç izlemiştir?” sorularını akla getiriyor.

Kimler ev hizmetleri kapsamında

Ev hizmetleri, kategorik olarak hizmet sektöründe varlığı oldukça eskilere giden bir çalışma biçimi. Ev temizliği, bahçıvanlık, aşçılık, mürebbiyelik, çocuk, yaşlı bakıcılığı gibi işler ev hizmetleri olarak karşımıza çıkıyor. Varlığı çok öncelere giden yaygın bir çalışma ilişkisini oluştursa da, ev hizmetlerini görenlerin çalışma koşullarını düzenleyen kanunlardan yararlanabilme olanakları aksine hep sınırlı kalmıştır.

Günümüzde, özellikle kadının çalışma hayatına daha çok katılmasıyla birlikte evin temizlenmesi, çocuk ve yaşlı bakımı gibi ev hizmetleri daha çok öne çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Hatta, son on yılda özellikle çocuk, yaşlı ve hasta bakımı işlerinde yabancı çalışanlara da iş alanı açılmıştır. Ancak, hizmet sektörünün en eski çalışanları olmalarına karşın, iş ilişkisinde kayıtdışılık egemen olduğundan, ev hizmetlerinde çalışanlar, çalışma standartları açısından korunaksız kalmıştır.

Söz konusu çalışma ilişkisinin belirlenmesi ve takibinde yaşanacak güçlükler nedeniyle olsa gerek, Gelir Vergisi Kanunu, ev hizmetlilerinin (mürebbiyelik hariç) kazançlarını vergiden muaf tutmuştur (Gelir Vergisi Kanunu Madde 23/6- Hizmetçilerin ücretleri).

Gelir Vergisi Kanunu bağlamında yaşanan bu uygulamanın, ev hizmetlilerinde çalışanların sigorta açısından da kapsam dışında tutulmalarına neden olduğu söylenebilecektir. Bir anlamda, gelir vergisi ödeme yükümlülüğü olmayan ev hizmetlerinde çalışanların kayıt altına alınmasına da gerek kalmadığı anlayışıyla hareket edildiği düşünülebilecektir.

Ev hizmetlileri için uluslararası çalışma sözleşmesi

Bu durum, sadece bize özgü bir durum da olmayabilir. Nitekim, Uluslararası Çalışma Örgütü de, yakın bir tarihte (16.06.2011), ev hizmetlerinde çalışanların çalışma koşullarıyla ilgili standartları, ev hizmetlilerine özel bir sözleşme ile belirlemiştir(189 sayılı sözleşme). Sözleşmeye göre; ev işçilerinin, istihdam hükümleri ve (çalışma) koşulları hususunda, yasalara, hukuki düzenlemelere veya toplu sözleşmelere uygun olarak ve yazılı sözleşmeler aracılığıyla uygun, doğrulanabilir ve kolayca anlaşılabilir bir üslupla bilgilendirilmelerinin sağlanması istenmektedir (m.7).

Uluslararası Çalışma Sözleşmesi henüz ülkemiz tarafından onaylanmamıştır. Ancak bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, sözleşmede yer alan ilkeler çerçevesinde bu tür çalışanlar için ayrı bir kanun düzenlenebileceği gibi var olan yasalar içinde de yer alabileceklerdir.

Çalışma yasalarında ev hizmetlileri

Gelir Vergisi Kanunu ile gelir vergisinden muaf tutulan ev hizmetlerinde çalışanlar, bu uygulamanın bir sonucu olarak, 2003 yılında düzenlenmiş 4857 sayılı İş Kanunu dahil bugüne kadar yürürlüğe girmiş tüm İş Kanunlarında da kapsam dışında bırakılmışlardır. Hatta, kamu ve özel kesimin tümünü ilgilendiren, çırak ve stajyerleri bile kapsamına alarak 30.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda da “ev hizmetleri”nde çalışanlar kapsam dışında bırakılmışlardır.

Ücret karşılığında iş görmek üzere iş sözleşmesi ile çalışsalar da İş Kanunu kapsamına alınmayan ev hizmetlileri, kurdukları iş ilişkisinin içeriği nedeniyle esasen işçi statüsündedirler. Bu nedenle, İş Kanunu kapsamına alınmamış olsalar da, işçi işveren ilişkilerini de düzenleyen genel kanun olarak Borçlar Kanunu, ev hizmetlilerini de kapsayan Kanun olarak karşımıza çıkmaktadır. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu, genel olarak 4857 sayılı İş Kanununa paralel bir düzenleme olduğundan, ev hizmetlilerinin çalışma koşullarının standartlaştırılmasında önemli bir yasa olarak gündeme gelmiştir.

Ancak, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) ev hizmetlileri için başlatacağını medya kanalıyla duyurduğu incelemelerle ev hizmetlilerini sigortasız çalıştıranların belirleneceğine ilişkin haberlerden, ev hizmetlilerinin sigortalanmalarına dair sanki yeni bir düzenleme yapılmış da uyulması için denetim mekanizması çalıştırılıyormuş izlenimi alınmaktadır. Halbuki, çalışma ilişkilerini düzenleyen İş Kanunları tarafından kapsama alınmayan “ev hizmetlileri”, 1977 yılında Sosyal Sigortalar Kanunu’nda koşullu olarak kapsama dahil edilmişlerdir. Üstelik, tanımda yer alan “koşul”u anlama biçimi de zamanla evrilerek daha kapsayıcı bir yoruma dönüşmüştür.

1977 yılında 2100 sayılı kanun ile eklenen düzenleme ile mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun ve 2008 yılında yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (SSGSSK) “sigortalı sayılmayanlar” başlıklı hükümlerinde, “ücretle ve sürekli olarak çalışanlar” hariç “ev hizmetlileri” kanun kapsamı dışında bırakılmışlardır.

Buna göre, ev hizmetlerinde çalışanlar eğer ücretli ve sürekli çalışıyorlarsa sigortalanabilecekler aksi halde sigorta kapsamı dışında kalacaklardır. Bu durumda, ev hizmetlerinin ücret karşılığı yapılıp yapılmadığı ve işin niteliği gereği sürekli sayılan işlerden olup olmadığı hususu önem kazanmaktadır. Yani, ücret karşılığı görülüyor olsa bile işin sürekli olup olmadığı konusu önem kazanmıştır. Ancak, mülga 506 sayılı Kanunda özel olarak tanımlanmadığından, “sürekli iş” kavramından neyin anlaşılacağı konusunda boşluk doğmuş, sürekli iş kavramı önceleri, otuz gün üzerinden yapılan çalışma olarak yorumlanarak, haftanın veya ayın birkaç gününde yapılan çalışmalar, “gündelikçi” olarak değerlendirilerek ev hizmetlerinde bu şekilde çalışanların sigortalanmayacakları sonucuna varılmıştır.

Nitekim, 27.11.1977 tarih ve 2100 sayılı Kanunla mülga 506 sayılı Kanunda yapılan söz konusu değişiklik üzerine SSK tarafından yayınlanmış 16 sayılı genelgede, “506 S.K.’nun 27.11.1977 tarihinde yürürlüğe giren 2100 sayılı Kanunla değiştirilen 3 üncü maddesinin 1/D fıkrasında, ev hizmetlerinde ücretli ve sürekli olarak çalışanların sigortalı sayılacağı öngörüldüğünden, ev hizmeti sayılan islerde sürekli olarak çalışmakla beraber ücret almayanlarla, bir aydan az çalışması olanların sürekli çalışması söz konusu olmayacağından, günübirliğine veya haftanın yahut ayın belirli günlerinde evlere gelerek temizlik vb. isleri gören kimseler sigortalı sayılmayacaklardırdenilmiştir.

Halbuki o yıllarda, “sürekli”, süreksiz” iş kavramları mülga 506 sayılı Kanunda yer almamış olsa da, bu kavramların tanımları mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nda bulunmaktadır(m.8). Mülga 1475 sayılı İş Kanunu’na göre, niteliği gereği 30 günden az süren işler “süreksiz”, fazla süren işlerse “sürekli” olarak değerlendirilmiştir. Bu durumda, Sosyal Sigortalar Kanunu’nda ev hizmetlileri için sigortalanma açısından vurgulanan “sürekli” kavramının değerlendirilmesinde İş Kanunundan yararlanılması gerektiği halde SSK genelgesinden de anlaşılacağı üzere yararlanılmamıştır.  Mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nda olduğu gibi halen yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu’nda yer alan “sürekli iş” kavramı tanımından hareketle konu değerlendirildiğinde, ev hizmetleri ay içinde birkaç gün de olsa her ay aynı şekilde görülmeye devam edilecekse, işin niteliği sürekli olacaktır. Bu nedenle de, ay içerisinde birkaç gün ama her ay bu şekilde çalışma söz konusu olduğunda, bu tarzda çalışan ev hizmetlilerinin de Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca sigortalanması gerekliliği ortaya çıkacaktır.

2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı SSGSSK da,  ev hizmetlerinin sigorta karşısındaki konumunu,  mülga 506 sayılı Kanunda yer alan ifadenin aynısıyla düzenlemiştir. Yani, “ücretli ve sürekli” çalışanlar sigortalanacak, diğerleri ise sigortalı sayılmayacaklardır. Şu halde, mülga 506 sayılı Kanuna göre saptanan söz konusu hukuki gerekçe 5510 sayılı SSGSSK açısından da geçerliliğini sürdürmektedir.

Diğer taraftan, 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu ile ilk defa “kısmi süreli” çalışmalar yasal olarak düzenlenmiştir. Kısmi süreli çalışma, eylemli olarak uzun bir zamandan beri uygulanan bir çalışma biçimi olmakla birlikte ilk defa 4857 sayılı Kanunla yasal tanıma kavuşmuştur. Buna göre kısmi süreli çalışma, emsal alınan tam zamanlı çalışan işçinin haftalık çalışma süresinin en fazla 2/3 oranında olan çalışma süresi ile çalışma olarak tanımlandığından, tam zamanlı çalışma süresi haftalık 45 saat olarak ele alındığında, haftada 30 saat ve altında yapılan çalışmalar, kısmi süreli çalışma olarak değerlendirilecektir. Böyle olunca, örneğin haftada bir gün üzerinden her ay dört gün çalışmak üzere kısmi süreli bir iş sözleşmesi yapılmışsa, bu çalışma kısmi süreli çalışmadır ve 4857 sayılı İş Kanununda ki sürekli iş tanımına uygun olduğundan, 5510 sayılı Kanuna göre de “ücretli ve sürekli” iş niteliğinde olacaktır. Bu nedenle, ücret karşılığı ve kısmi süreli olarak çalışan ev hizmetlilerinin sigortalarının yapılması yasa gereğidir.

Kısmi süreli çalışma ve sigorta

Kaldı ki, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunda da, kısmi süreli çalışma biçimleri dikkate alınarak bazı düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin, “İsteğe bağlı sigorta” ile ilgili olarak düzenlenmiş 51.maddeye eklenen “ek madde” ye göre, “(Ek fıkra: 17/04/2008-5754 S.K./31.mad) Ay içerisinde 30 günden az çalışan veya 80 inci madde uyarınca prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saatinin 4857 sayılı Kanuna göre belirlenen günlük normal çalışma saatine bölünmesi suretiyle hesaplanan sigortalıların aynı ay içerisinde isteğe bağlı sigortaya prim ödemeleri halinde, primi ödenen süreler zorunlu sigortalılığa ilişkin prim ödeme gün sayısına otuz günü geçmemek üzere eklenir ve eklenen bu süreler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalılık süresi olarak kabul edilir” denilmektedir.

Görüleceği üzere, kısmi süreli çalışmada, ay içerisinde çalışılan sürenin saat olarak toplamı, tam zamanlı günlük çalışma karşılığı olan 7.5 saate bölünerek, kısmi süreli çalışan işçinin sigorta prim ödeme gün sayısı bulunacaktır. Şu halde, ev hizmetlisi eğer haftada bir gün üzerinden her ay çalışıyorsa, kısmi süreli olarak “ücretli ve sürekli” bir iş yapmış olduğundan, her ay dört gün üzerinden sigortası yapılacaktır. Eğer ay içerisindeki çalışma süresi örneğin 60 saat olarak belirlenmişse, 60 saat 7.5 saate bölündüğünde bulunan 8 gün üzerinden sigortası yapılacaktır.

Ev hizmetlilerin sigortalanması konusu son olarak, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 22.02.2013 tarihinde yürürlüğe konulan 2013/11 sayılı genelgesinde açık olarak ele alınmıştır. Genelgeye bakıldığında, “1.11- Kısmi çalışanların sigortalılığı” başlıklı bölümde, “4857 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesine göre kısmi süreli, 14 üncü maddesine göre çağrı üzerine çalışanlar ile ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılar Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine tabi sigortalı olup 88 inci maddenin dördüncü fıkrası gereğince 1/1/2012 tarihinden itibaren eksik günlerini 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi veya (g) bendi kapsamında 30 güne tamamlamak zorundadırlar…”açıklamasının getirildiği görülmektedir.

Görüleceği üzere, SGK’ nın 2013/11 sayılı genelgesiyle, 01.01.2012 tarihinde yürürlüğe giren “genel sağlık sigortası” bağlamında kısmi süreli çalışanlar açısından isteğe bağlı sigorta ile birlikte bir açılım getiriliyor olsa da, kısmi süreli çalışan ev hizmetlilerinin de gördükleri işin sürekli olan niteliği dolayısıyla 5510 sayılı Kanunun 4/a hükmü uyarınca sigortalı oldukları vurgulanmış olmaktadır.

Ancak, SGK’nın ev hizmetliler dahil kısmi süreli çalışanları için getirmiş olduğu bu olanak, kalan günler için ya genel sağlık sigortası ya da isteğe bağlı sigorta yapılmasını gündeme getirdiğinden, eşinin sigortası üzerinden sağlık hizmeti alabilenlerin hak kaybına yol açtığı gibi, ay içerisinde tam çalışanlar hariç, birkaç gün çalışanlara yeni bir külfet getirecektir. Bu nedenle, ev hizmetlerinde çalışanlar genelde kadınlar olduğundan ve eşlerinin sigortası üzerinden sağlık hizmeti alanlar olabileceğinden, ay içerisinde çalıştığı süre az olduğu için kalan günler üzerinden (30 güne tamamlamak üzere) genel sağlık sigortası primi ödemek ya da kalan günler için isteğe bağlı sigorta yapmak zorunda kalacaklarından, kısmi süreli olarak ev hizmetlerinde çalışanlar, sigortalarının yapılmasını istemeyebileceklerdir. Bu nedenle, kısmi süreli çalışan ev hizmetlilerinin sigortalanmasında sonuç alınabilmesi için kısmi süreli çalışanların ay içerisinde birkaç gün için sigortalandıktan sonra kalan günler için gündeme gelecek genel sağlık sigortası primi ödemek zorunluluğuna destek verilmesinin uygulamayı rahatlatacağı düşünülmektedir.

Sonuç

Ev hizmetlilerinin sigortalanma hakları esasen mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda değişiklik yapan 2100 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarihi takip eden 1977 yılının aralık ayından itibaren başlaması gerekirken, “ücretli ve sürekli” çalışmaları halinde sigortalanabilecekleri yönündeki koşulda yer alan “sürekli” kavramının hatalı yorumlanmasından dolayı ev hizmetlilerinin sigortayla ilişkisi uzun bir süre gündeme gelmemiştir. Gelir Vergisi Kanunu’na göre gelir vergisinden muaf tutularak, kayıt altına alma çabasından uzaklaşıldığından olsa gerek, ev hizmetlilerinin sigortayla ilişkisi de uzun bir süre kurulmamıştır.

Ancak, İş Kanunlarında tanımlanan, “sürekli iş” kavramının açık yorumundan hareketle ev hizmetlilerinin sigortayla ilişkisinin kurulması gerekliliği zaman içinde anlaşılmış olsa bile, 4857 sayılı İş Kanunu ile “kısmi süreli çalışma” nın yasal olarak düzenlenmesinden sonra, kısmi süreli çalışanların sigortalanmasını gündeme alan 5510 sayılı Kanunla, kısmi süreli çalışanların sigortasının nasıl hesaplanacağı hususuna (ay içinde çalışılan sürenin saat olarak toplamının 7.5’ a bölünmesi sonucu bulunan sayı, sigorta prim ödeme gün sayısı olacaktır) yasada açık hüküm olarak yer verilince, ev hizmetlilerinin sigortalanması konusu da artık yasal argümanlarla kaçınılabilecek bir konu olmaktan çıkmıştır.

Görüleceği üzere, kısmi süreli olarak çalışan ev hizmetlilerinin sigortalanması konusu esasen aralık 1977 tarihinden itibaren gündeme gelmiş olsa da Kurum nihayet bu konudaki yerleşik bilgisizliği dikkate alarak ev hizmetlilerinin sigortalanması gerektiğini hatırlatarak uygulamayı denetleyeceğini ilan etmek durumunda kalmıştır. Yani, kısmi süreli çalışan ev hizmetlileri için aslında yeni bir düzenleme söz konusu değildir. Var olan yükümlülük hatırlatılmaktadır.

Ancak, 01.01.2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren genel sağlık sigortası itibarıyla, bu tarihe kadar ay içerisinde bir kaç gün çalışsa da kısmi süreli çalışanların kalan günler için sağlık sigortası primi ödemesi gündemde değilken, belirtilen tarihten itibaren kısmi süreli olarak sigortalananlar, 30 güne tamamlamak üzere kalan günlerin genel sağlık sigortası primini yatırmak durumunda kalacaklardır. Kaldı ki, eşinin sigortası üzerinden sağlık sigortasından yararlanan kısmi süreli çalışanın, birkaç gün sigortalandığı için hem eşinin sigortasından yararlanamaz hale gelmesi hem de kalan günlerin sağlık sigortası primlerini yatırmak zorunda kalacak olması nedeniyle, işveren istese bile ev hizmetlisi çalışanın sigortasının yapılmasını istememesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Bu nedenle, ev hizmetlerinde çalışanların sigortalanmaları yönünde kamuya hatırlatma yapılırken, söz konusu sorunların çözümüne katkıda bulunmadan, sadece idari para cezalarının yüksekliği anımsatılarak, bir anlamda korku yaratılarak hedefe ulaşılamayacağı düşünülmektedir. Eğer uygulamada ev hizmetlilerine yönelik yaygın bir sigortalamama olgusu varsa ki vardır, o zaman Kurumun ev hizmetlilerinin sigortalanması konusuna eğitici, yönlendirici ve teşvik edici olacak şekilde yaklaşarak yeni sorunlara yol açmadan bugüne kadar ihmal edilmiş sosyal güvenlik haklarının uygulanır hale getirilmesini sağlaması beklenmelidir.

bianet.org

 

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın